4 Kasım 2013 Pazartesi

Belgrad / Sırbistan

Belgrad, son dönemlerde Türklerin uğrak noktalarından. Sırbistan, 6 ay içerisinde 90 günü geçmemek kaydıyla Türk vatandaşlarını vizeden muaf tutuyor. Böyle bir uygulamanın yanı sıra mesafenin de kısa olmasıyla, bir çok Türk seyahatsever rotasını Sırbistan'a çeviriyor.

Özellikle Pegasus'un kampanyalı uçuşlarıyla çok makul ücretler karşılığında Belgrad'a uçabiliyorsunuz. Biz de, kampanya dönemine denk getirdiğimiz biletlerimizle Ağustos ayında yola koyulduk.

Belgrad Nikola Tesla Havaalanı'nda, diğer ülkelerin aksine uçuktan iner inmez polis kontrolüyle karşılaşıyorsunuz. Daha önceden yurtdışına çıktıysanız ya da pasaportunuzda geçerli ya da süresi dolmuş Schengen vizeniz varsa herhangi bir soruyla karşılaşmadan yolunuza devam ediyorsunuz.

Pasaport kontrolünde ise, kalacağınızı yerin rezervasyonunu ve dönüş biletinizi sorabiliyorlar. O nedenle, rezervasyonunuzun ve biletinizin çıktısını yanınızda götürmenizde fayda var. Zaten aynı uyarı uçağa biniş öncesi Pegasus görevlileri tarafından da yapılıyor.

Pasaport kontrolünden çıkıp valizinizi beklerken, hemen arkanızda bulunan Tourist Information'dan şehir haritanızı alabilirsiniz. Harita yardımıyla rahatlıkla gezilebilecek bir şehir Belgrad.

Havaalanından şehre ulaşım için, araç kiralamayı saymazsak, 4 alternatifiniz mevcut.

1) Havaalanı'nın hemen çıkışında yer alan ve bizim semtler arasında yolcu taşıyan dolmuşları andıran küçük minibüsler. Sistem de bizdeki dolmuşların sistemi zaten, alabildiğinde yolcu alıyor. Bilet almıyorsunuz, şoför parayı tek tek topluyor. Ulaşım için ödemeniz gereken tutar ise 300 Dinar.

2) Büyük Belediye otobüsü tarzı Ikarbuslar. Şehir merkezinden havaalanına gelirken durakları zaten belli ama havaalanından merkeze giderken, duraklarını bir türlü bulamadık.

3) Taksiler. Hemen çıkış kapısının karşısında yer alıyorlar. Zaten siz onları bulamasanız da, onlar sizi buluyor.

4) Korsan taksi diyebileceğimiz taksiler. Şahsi arabalarını havaalanı otoparkına park edip, çıkış kapısının karşısında yolcuları bekliyorlar. Bir kaç Euro'luk pazarlık payları oluyor. Fiyatta anlaşırsanız sizi gideceğiniz yere kadar götürüyorlar.

İlk gidişimizde küçük minibüsü, ikinci gidişimizde ise korsan taksi diyebileceğimiz taksiyi tercih ettik, ki aracın yanına gidene kadar, normal ticari taksi sanıyorduk. Otelimizin yer aldığı Zemun bölgesine gitmek için 12 Euro civarı bir para ödedik. Otel, konum olarak merkezi bir bölgede yer aldığından ve önünde ticari taksiler bulunduğundan, onlara görünmek istemediğinden olsa gerek, şöför bizi, ana caddeye oranla daha tenha olan bir arka sokakta indirdi. 

Sırbistan, konaklama, ulaşım, yeme-içme gibi harcamalar açısından düşünüldüğünde Türklerin en rahat gezip görebileceği yerlerin başında geliyor. Kuzey Avrupa'da hostellere vereceğiniz ücret ile Belgrad'da orta ve üst düzey otel bulma şansınız çok yüksek.



Otelimizin bulunduğu Zemun bölgesinden, şehir merkezine ulaşım otobüs ile 15-20 dk civarı sürüyor. Otobüslerde dikkatimi çeken ilk şey bilet konusunda oldu. Bizde otobüsün ön kapısından binme zorunluluğu bulunurken, Belgrad'da durağa yanaşan otobüsler bütün kapılarını açıyorlar ve yolcular dilediği kapıdan araca binebiliyorlar. Her kapının girişinde biletlerinizi okutabileceğiniz elektronik sistemler mevcut ancak binen yolcuların büyük bölümü otobüse bindikten sonra direk koltuklara geçip oturuyorlar. Hatta ilk gelen bir kaç otobüse binmeyip, durumu biraz gözlemledik. Otobüse 10 yolcu biniyorsa, sadece 2 kişi biletini okutuyor.

İlk Belgrad seyahatimde, durakta adres sorduğum kişiler, bileti nereden alabilirim dediğimde "direk binebilirsin, birisi bir şey derse de kendi dilinde bir şeyler söyle, yabancı olduğunu anlarlar bir şey demezler" demişlerdi. Her ne kadar gittiğimiz ülkenin kurallarına, sistemlerine uyum sağlasam da bu bilet işi garip geliyordu. Nitekim 10-15 defa kullandığım otobüslerde bir kişi de gelip bilet sormadı.

İlk Belgrad seyahatinden 3 ay sonra gittiğimiz Belgrad'da ise durumun %100 olmasa da büyük oranda değiştiğini gördük. Biletleri kontrol etmekle görevli kişiler otobüsün içerisinde yolcularla beraber seyahat edip biletleri kontrol ediyorlar, ya da güzergah üzerinde yer alan duraklarda bekleyip otobüs yanaştığında kontrol için otobüse biniyorlar. Ulaşım ücretleri de oldukça makul düzeyde olduğundan, tavsiyem hemen hemen her büfede bulunan biletlerden temin etmeniz ve kullanmanız yönünde.

Merkeze vardığınızda, son durak olan Mc Donald's ın alt bölgesindeki duraklarda iniyorsunuz. Her ne kadar karışık görünse de ilk geçişten sonra ezberlediğiniz alt geçitten geçerek Trg Republica'ya doğru yol alıyorsunuz. Cumhuriyet Meydanı bir çok kişinin ortak noktası. Şehirde yaşayan hemen hemen herkes gibi bizde, arkadaşlarla buluşmak için, meydanın merkezinde bulunan Prens Mihailo heykelinin altını tercih ettik. Knez Mihailova, belki klasik olacak bizde ki İstiklal Caddesi tarzında bir cadde. Onun biraz daha kısası. Caddede ufak bir gezinti yaptıktan sora Kalemegdan'a gitmeye karar verdik. Kalemegdan'a heykelden yürüyerek 10 dakika içinde varabiliyorsunuz.





Kalenin manzarası oldukça güzel. Nehir boyunca uzanan ama mevsim nedeniyle kapalı olan mekanlar dikkatimizi çekti. Söylediklerine göre yaz aylarında popüler olan gece kulübü ya da restaurantlarmış. Kale etrafında gezinirken, bulunduğunuz bölgeden Viktor anıtını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Sırp arkadaşlara sorduğumuzda tam cevap alamadık ama elinde şahin taşıyan bu heykel, Sırbistan'ın bağımsızlığını simgeliyormuş.





Kale içerisinde askeri bir müze mevcut. Akşam saatlerinde gittiğimiz için müze kapalıydı ancak, bahçesinde bir tur atmayı ihmal etmedik.





Kale içerisindeki gezimize devam ettiğimizde ise basketbol ve tenis kortlarını görüyoruz. Bir çok genç Sırp sporsever bu sahalardan faydalanıyor, ki Sırplar spor konusunda, özellikle de fiziksel dayanıklılık gerektiren bir çok sporda oldukca iyiler. Hep merak etmişimdir, nasıl oluyorda birbirine neredeyse %100 oranında fiziksel benzerlik gösteren Bosna ve Sırbistan arasında, Bosna Hersek neden aynı atılımı bir türlü yapamıyor diye.





Kalede yarım saat civarı oyalandıktan sonra tekrar Knez Mihailova bölgesine dönmeye karar veriyoruz. Caddeden, Kale istikametinin tam tersi yönde ilerlediğinizde çok geçmeden St. Mark's Church'ü görüyorsunuz. Belgrad'ın simgelerinden olan bu yapı Sırbistan'da yer alan en büyük kiliselerden bir tanesi ve Sırbistan Ulusal Parlamentosu'nun yakınında yer alıyor. Belgrad'da görülmeye değer yerlerinden bir tanesi.





Haritamızı açtığımızda şehrin bir diğer önemli yapılarından biri olan, Sava Katedralinin çok da uzakta olmadığını görüyoruz. 15 dakikalık yürüyüş sonunda katedrale varıyoruz.





Dışarıdan oldukça ihtişamli bir yapı. Yapımına 1935 yılında başlanan bu katedral bugün hala bitirilememiş durumda ve iç kısmındaki işlemler hala devam ediyor. Kapıdan girip, bariyerlerin bulunduğu bölüme kadar ilerleyebiliyorsunuz.

Yemek konusunda bir çok alternatifiniz mevcut. Biz tercihimizi Prens Mihailo heykelinin bir alt sokağında ve heykele 2 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan Türk restaurantından yana kullandık. Gaziantepli bir abimizin açmış olduğu bu dükkan, Belgradlılar tarafından da oldukça seviliyor. Garsonlar da az çok Türkçe öğrenmişler, Türk olduğunuzu anladıklarında Türkçe konuşmaya çabalıyorlar. 

Akşam olduğunda Belgradlı arkadaşlarla da buluşarak dışarı çıkmaya karar verdik. Bir kaç kafe değiştirdikten sonra Sırbistan kültürüne ait bir şeyler görmek istediğimizi söyledik. Hafta sonu olması nedeniyle bir çok yer tamamen doluydu ve bir çoğu önceden rezerve edilmişti. Sonunda merkezde yer alan bir yer bulabildik. Balkan ülkeleriyle zaten bir çok ortak noktamız bulunuyor, bu ortak noktalardan bir tanesinin de müzik olduğunu tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Söylenen şarkıların sözlerini anlamasanız dahi, şarkıların melodileri oldukça tanıdık geliyor. 7-8 masa vardı bulunduğumuz ortamda ve canlı müzik yapan grup masaları tek tek geziyor ve istek şarkı alıyordu. Müzik tarzı olarak çok bana hitap etmese de oldukça keyifli olduğunu söyleyebilirim.

Bu arada aklınızda bulunmasında fayda, bazı güzergahtaki otobüsler, gece belirli bir saatten sonra çalışmıyorlar. Tabi bizde bunu tecrübe ederek öğrenmiş olduk.

Belgrad gecelerindeki tek alternatifiniz canlı muzik yapan sakin ortamlar değil tabi ki. Şehrin bir çok noktasında oldukça aktif gece kulüpleri mevcut. Bir kaç popüler kulübün dışında yer alan yerleri bulmanız için ise Belgrad'da yaşayanlardan yardım almanızda fayda var. Fayda var diyorum, çünkü götürdükleri bir kaç yer, dışarıdan bakıldığında klasik bir bina görünümünde ancak içeriye girdiğinizde bambaşka bir dünya var. Şehri bilmeyen ve oradan kazara geçen birisinin orada gece kulübü olduğunu anlaması neredeyse imkansız. Yine bir diğer alternatifiniz, 2 kez sormama rağmen tam çözemediğim üniversite partileri olabilir. Anlatılana göre merkezde bir dj var, gelen herkese kulaklık dağıtılıyor ve dinleyiciler çalan müzikle dans ediyor. Düşününce farklı bir alternatif olarak göze çarpıyor.





Gece geç saatlerde otele dönüş yaptıktan sonra, ertesi gün için Zemun bölgesinde vakit geçirmeye karar verdik. Zemun nehrin kenarında yer alan sakin bir bölge. Merkezinde yer alan bir kilise ve kilisenin yakınında kurulan halk pazarı dikkat çekici noktaları.




Bölgenin bir diğer güzel yanı ise, nehri. Nehir boyunca yürüyüş yapabilir, nehir kenarında kurulu kafe ve restaurantlarda bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Fiyatlar şehir genelinde olduğu gibi bu bölgede de oldukça makul.

Hem Zemun bölgesinde hemde şehir merkezinde küçük seyyar dondurmacılar mevcut. Her birinin önünde dondurma dolaplarından var ve markalı dondurma satıyorlar. İstediğiniz dondurmaları da bizzat paketlerinden çıkarıp size öyle ikram ediyorlar. Bu küçük dondurma dolaplarında satılan dondurmaların size bir diğer artısı da sağlamış oldukları wi-fi imkanı. Dondurma aldıktan sonra, dolabın çevresinde wi-fi' den yararlanabiliyorsunuz. Dondurmacılar insanları çekebilmek için müşterilerine böyle bir imkan sağlıyorlar.

Hazır konu internetten açılmışken, Belgrad'ta dikkatinizi çekebilecek bir diğer şey de, şehrin hemen hemen her noktasında sunulan ücretsiz internet hizmeti. Gittiğiniz bölgeye göre sadece rakamlarda değişiklik oluyor. Şöyle ki, bir noktada sunulan internet hizmetinin adı "Free Alma Quattro 501644" iken, bir kaç sokak aşağıya indiğinizde devreye giren ağ adı "Free Alma Quattro 502164" oluyor.

Zemun'dan ayrılıp, tekrar merkeze gitmeye karar veriyoruz. Hemen hemen her şehirde olduğu gibi, Belgrad'ı da tepeden görebileceğiniz bir nokta mevcut ancak yazının üst bölümünde belirttiğim ve merkez dediğim Knez Mihailova'dan biraz uzakta yer alıyor. Ulaşım için otobüs kullanmanız gerekiyor.




Mekanın adı Jazz Club Cekaonica ve Belgrad fuar merkezinin yakınında bulunuyor. Belgradlıların eğlence noktası olan Ada Ciganlija da yine bu bölgede bulunuyor. Bina dışarıdan bakıldığında ve hatta içerisine girildiğinde terkedilmiş bir imaj veriyor. İlk bakışta biraz ürkütücü gelebilir ama en üst kata çıkıldığında güzel bir manzarayla karşılaşıyorsunuz.





Üst katlara çıkmak için asansör kullanmanız gerekiyor. Kendinize güveniyorsanız merdiven de kullanabilirsiniz tabi ki. En üst katta Jazz Club yer alırken, onun bir iki kalt altındaki bölümlerde ise müzik kayıt stüdyoları yer alıyor. Hemen hemen her katın duvarlarında güzel spray çalışmaları mevcut.




Jazz Club'dan ayrıldıktan sonra, Belgradlıların uğrak mekanlarından Ada Ciganlija'ya gitmeye karar verdik. Ada, yapay olarak kıyıya bağlanmış ve yapay bir göl oluşmuş. Oluşan bu gölün plajını her gün binlerce Belgradlı ziyaret ediyor. Bizim gittiğimiz saatlerde akşam üzeri olmasına rağmen hatrı sayılır bir kalabalık vardı.

Belgrad, şehir yapısı itibariyle 2-3 gün içerisinde rahatlıkla gezebileceğiniz bir şehir. Sırbistan için daha fazla süreli bir tatil planlıyorsanız, Belgrad haricinde listenize dahil etmenizi önerebileceğim 2 şehir daha var. Novi Sad ve Niş. İnsanlara bu iki şehirden hangisini tavsiye ettiklerini sorduğunuzda genel olarak kararsız kalsalar da, Novi Sad daha ağır basıyor gibi geldi bana. Ki, Novi Sad, Niş'e oranla daha yakın bir alternatif. Tren ve otobüs alternatifleri mevcut, süre olarak da 1 saat civarı sürüyor.

Ben tercihimizi eski bir arkadaşımızı da ziyaret etmek için Niş'ten yana kullandım. Niş, Belgrad'tan otobüs ile 2,5 saat sürüyor. Biletinizi, otobüs terminalinden alabiliyorsunuz. Belgrad'tan Niş'e çok sık aralıklarla otobüs seferleri düzenlendiğinden biletinizi önceden almanıza gerek yok. Bilet alırken dikkat etmeniz gereken tek şey biletle beraber size verilen bozuk para şeklindeki jetonlar. Bu jetonu görevliye göstererek otobüslerin olduğu bölmeye geçebiliyorsunuz. Ancak bileti alırken, gişe görevlisi para üstünü bozuk para olarak verdiğinde, jetonu da bozuk para zannedip cebe atabiliyorsunuz. Aynı durumla çok sık karşı karşı karşıya geldiklerinden olsa gerek, jetonu kaybettiğinizi söylediğinizde, ilk olarak "Bozuk para zannetmiş olabilir misiniz?" diye soruyorlar.

Otobüsle yolcu taşımacılığı da bizdeki gibi başlı başına bir sektör olmadığından, otobüsler oldukça eski. Koltuk numarası vb bir sistem de mevcut değil. Dilediğiniz koltuğa oturabiliyorsunuz, ikram vb bir şey de yapılmıyor. Sırbistan'da şehirler arası otobüs yolculuğu yapıyorsanız, her ne kadar şansınız düşük de olsa çevrenizde ingilizce bilen birilerini bulmanızda fayda var. Neyse ki biz bu konuda pek bir sorun yaşamadık.

Niş'e gidecekler için belirtmekte fayda var; Sırbistan'da bir çok noktada Niş isimli akaryakıt istasyonları mevcut. Otobüsle yoldan geçerken Niş isimli tabelalar gördüğünüzde ister istemez Niş'e geldik mi acaba diye düşünebiliyorsunuz.






Niş için 1 gece kalmayı planladığımızdan, kalacak yer tercihimizi otel yerine hostel'den yana kullandık. Aurora Hostel yeni sayılabilen ve Niş'in merkezinde yer alan son derece konforlu bir hostel. Niş, seyahatseverlerin pek uğrak noktası olmadığından olsa gerek, hostelde o gece sadece biz vardık. Hostel sahibi de oldukça yardımsever birisi. Niş'e yolunuz düşerse, konaklama için tavsiye edebileceğim bir hostel, ki hosterworld puanları da oldukça yüksek seviyede.




Niş yapı olarak çok büyük olmayan ve ana hatlarıyla 1 günde gezebileceğiniz bir şehir. Niş kalesi ziyaret edilmeye değer. Otobüs istasyonundan kısa bir yürüyüşle kaleye ulaşabiliyorsunuz.

Ertesi sabah erken saatlerde tekrar Belgrad'a dönüş için yola koyulduk. Sırbistan'ın geneline hakim olan yeşil alanlara, yolculuğumuz boyunca tekrar şahit olduk. Ülkenin en güzel yanlarından bir tanesi de bu sanırım.

Otele vardıktan sonra biraz soluklanıp, belki bir umut maç vardır ve buraya kadar gelmişken stadyum ya da salon atmosferini görürüz diye düşünüyoruz. Futbol ya da basketbolla az çok ilgili olanlar bileceklerdir, Sırbistan'ın 2 popüler spor kulübü var; Partizan ve Kızılyıldız. Bu iki takımın arasında uzun yıllara dayanan bir rekabet var.

Merkezden Sava katedraline gitmek için yürüdüğünüzde , katedral istikametine gitmeyip sağ taraftan devam ettiğinizde her iki takımın da stadyumunu görebiliyorsunuz. Biz, Partizan'ın maçını ne yazık ki 1 günle kaçırdık. Fırsatınız olursa mutlaka gidin, atmosferi görün derim, bilet fiyatları da oldukça makul.

Belgrad'daki son günümüzü alışverişe ayırdık. Magnet, hediyelik eşya vb ürünleri Cumhuriyet Meydanı'nda caddenin ortalarına konumlanmış küçük dükkanlardan alabilirsiniz. Kalemegdan'a gidiş yolunda ve Kalenin bahçesinde yine çeşitli alternatifler mevcut. Alışveriş merkezi gezmek isteyenlere tavsiyem ise, Zemun yolu üzerindeki USCE alışveriş merkezi.

Son olarak para konusuna değinmekte fayda var. Belgrad'da döviz bürosu sıkıntısı çekmiyorsunuz. Adım başı döviz bürosuyla karşılaşıyorsunuz, ki para bozdurabileceğiniz bu yerler spor mağazası içinde olduğu gibi, büfe içerisinde de olabiliyor. Kurlar günlük belirleniyor ve print edilip dükkanların önüne asılıyor.

Benim tavsiyem, havaalanından şehre ulaşım ve otel ücretini ödeyecek kadar Sırbistan Dinarı alıp, geri kalan harcamalarınız için Euro ile gidip, ihtiyacınız oldukça bozdurmanız yönünde.

Belgrad, yukarıda belirttiğimiz gibi, genel hatlarıyla bakıldığında 2-3 günde gezilebilecek bir şehir. Ama gerek coğrafyası,gerek yakınlığı gerekse de ucuzluğu itibariyle kesinlikle görülmeye değer bir şehir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder